Search

Çanakkale Ayrıntılı Tanıtım Tarihçe

19 Ocak 2014 Pazar

Çanakkale Nüfusunun Gelişimi

Çanakkale ilimizin coğrafi, iklim ve toprak verimliliği gibi cazip şartlara sahip olması sebebiyle nüfusunda son zamanlarda değişik ve hareketli bir artış gözlenmektedir.
Türkiye geneline bakacak olursak okuryazarlık oranı yüksek olan illerimizden birisidir.
2000 yılı genel nüfus sayımının kesin olmayan sonuçların da gösterdiği gibi Merkez İlçe köyleriyle beraber 103,850 sayısına ulaşmıştır.
Bunu takip eden ilçelerimizin sırasıyla nüfus sayım sonuçları şöyledir:
Ayvacık 29,003
Biga 76,926
Bozcaada 2,440
Bayramiç 31,802
Çan 52,569
Eceabat 9,902
Ezine 35,398
Gelibolu 45,973
Gökçeada 8,907
Lapseki 26,115
Yenice 39,127
İl geneli toplam 476,128

Çanakkale'nin Jeolojik yapısı ve konumu

Jeolojik Yapı

Çanakkale ilinin jeolojik yapısı, 1. zamanda oluşmuş killi şist ve mermerleri, 2. zamanda oluşmuş mermerleşmiş kalker, kil, taş ve şistleri, 3. zamanda oluşmuş taş, kum, marn ve mikaları, 4. zamanda oluşmuş alüvyonlar ve volkanik külteleri içermektedir.
1. Zaman toprakları (Paleozoik): Karabiga'nın batısındaki yöre, bu tür toprakların en güzel örneğidir. Bu alan, özellikle, killi şistlerle mermerlerden oluşmuştur.
2. Zaman toprakları (Mezozoik): Mermerleşmiş kalkerlerden, kum, taş, kil ve şistlerden oluşur. Anafartalar limanı ve Kireçtepe yörelerini kaplar. Biga-Gönen arasında, Göre Dağı çevresinde, Yiğitler, Bayramiç, Ezine ve Geyikli çevrelerinde, ikinci zaman oluşuklarına rastlanır. Bu bölgelerde kireçtaşı çıkarılır. Kurşun, çinko, demir ve mermer gibi 2. zaman madenleri de vardır.
3. Zaman toprakları (Neozoik): Bu toprakların kapladığı alanlar, Çan İlçesi'nin kuzeybatısındaki Hamdibey Bucağı çevresi ile Çanakkale Boğazı'nın her iki yakasını kaplayan ve yükseltisi birkaç yüz metreyi geçmeyen kesimlerdir: Bu alanı oluşturan taşlar, killi, marnlı, kumlu ve mikalıdır. Yer yer kalkerlerin egemen olduğu kesimler de vardır.
4. Zaman toprakları (Kuvaterner): Çayların taşıdığı ve iki yana serptiği alüvyonlarla kaplı alanlardır. Çayların denize kavuştuğu yerlerde bu alanlar daha da genişler. Taban suyu bakımından zenginlerdir, bazı bölgelerde, örneğin Çardak'ta, artezyenler oluştururlar.
Volkanik Alanlar (Andezitler): Lapseki-Biga arasında uzanır. Ayrıca, Ayvacık, Babakale ve Ezine arasında oldukça büyük bir volkanik külte vardır. Genellikle ormanlıklar ve kayalıklarla kaplıdır. Kumlu ve hafif topraklarla örtülü bölümleri ise mera olarak kullanılır.

Yer altı Zenginlikleri

Çanakkale'nin uzun yıllar askeri bölge oluşu, bu yörede maden arama işlerini aksatmıştır. Ancak 1948'den bu yana, MTA Enstitüsü, yöredeki araştırmalarını yoğunlaştırmış ve zengin maden yatakları saptamıştır. İl sınırları içinde Yenice İlçesi'nde; kurşun, çinko, linyit, asbest, grafit, mermer, Çan İlçesi'nde; kurşun, linyit, manganez diyotomit, Lapseki İlçesi'nde; kurşun, bakır, demir, manganez, asbest, Bayramiç İlçesi'nde; kurşun, asbest, bakır, Ayvacık İlçesi'nde; ise kurşun, çinko, tuz, uranyum, Biga'da; kurşun, bakır, demir, manganez, asbest, grafit, perlit, Merkez İlçe de; asbest manganez, Ezine'de; demir, mermer ve Gökçeada'da kurşun ile linyit bulunmaktadır.

Topraklar

Çanakkale İli'nin genellikle kırmızı, boz ve esmer olan toprakları volkanik kökenli ve yerinde oluşmuş orman topraklarıdır. Çanakkale Boğazı'nın her iki kıyısında esmer renkli "Randize" topraklar vardır. Ayrıca, çay, dere ve göl yataklarıyla kıyılarda akarsuların aşındırmayla oluşturduğu deniz alüvyal topraklar bulunmaktadır. Alüvyal toprakların dışında topraklar derin olmayıp kalınlıkları 30-50 metreyi geçmez.
Kazdağı, Karaağaç Dağı, Göre Dağı ve Kayalı Dağı yöreleri kristal şist, granit ve her türlü başkalaşmış kültelerle kaplıdır. Birinci Zaman arazisinden daha eski olduğu kabul edilen bu arazinin dağlık kesimlerinde ve özellikle orman olmayan yerlerinde toprak oluşmaz, oluşsa bile, bunlar daha kumlu ve hafif topraklar olur. Görece kalın topraklar dere içlerinde, dereler yakın yerlerde ve dağ yamaçlarında görülür. Silisli ve kumlu olması kimyasal özellikleridir. Beyaz mikanın egemen olduğu yerlerde toprak çok hafiftir. Ancak siyah mikalı yerlerde toprak potas bakımından zengincedir. Bu tip toprak, meyve ve patates ekimine elverişlidir. Yenice, Kirazlı ve Şerbetli bölgeleri buna örnek olarak gösterilebilir.
Gelibolu Yarımadası'nda Göre Dağı, Bayramiç, Ezine ve Geyikli çevreleri ile Biga-Gönen arasında killi, kalkerli, kireçli ve demirli kırmızı topraklar bulunmaktadır. Bu topraklarda her türlü bitkinin büyümesine elverişli madenler bulunur. Genellikle buğday ekimine, bağcılık ve zeytinciliğe elverişlidir.
İlde, Birinci zamandan daha eski dönemde oluşmuş topraklar ile volkanik genç kültelerin bulunması ve her türlü kırıntı ve döküntünün bunlara karışması sonucu, zengin topraklar oluşmuştur. İl topraklarının %97'si kültüre elverişlidir. Toprakların %34'ünde bitkisel üretim yapılmakta %9'u da çayır-mera olarak kullanılmaktadır. İl topraklarının yarısından çoğunu ise ormanlar kaplamaktadır.

Coğrafi Durum ve İklim

Çanakkale, Türkiye'nin kuzeybatı ve Trakya'nın güneybatı kısmında Gelibolu yarımadası ile Anadolu'nun uzantısı olan Biga Yarımadası üzerinde 9,737km'lik bir alanda kurulmuş olup, doğu ve güneydoğu yönünde Balıkesir, batıda Ege denizi, kuzeybatıda Edirne ili, kuzeyde Tekirdağ ili ile Marmara denizi tarafından çevrelenmiştir. Adını verdiği Çanakkale Boğazı'nın iki yanında yer alır. Coğrafi yönden çok büyük önem taşıyan boğazın uzunluğu İstanbul Boğazı'nın iki katına yakın olup 65 km’dir. Genişliği de İstanbul Boğazının iki katıdır.(Genişlik 1,250-6km.)
Çanakkale Boğazı akarsuların geniş bir şekilde açtıkları eski bir vadinin yeridir. Su altında kalan bu vadide sonraları boğaz oluşmuştur. Boğazın karşılıklı kıyıları arasında engebelik araziler yükselir. Trakya bölgesinde Gelibolu yarımadasının Saroz Körfezi kıyıları üzerinde yüksekliği 400 metreyi bulan tepeler mevcuttur.
Boğaz kıyılarına dik yamaçlar iner. Taraçalar şeklinde yaklaşık 20-50 ve 100 metre yükseklikte tepelerin bazıları deniz kıyısının yakınlarında oluşmuştur.
Anadolu bölgesinde ise deniz seviyesinde düzlükler şeklinde göze çarpan manzara İstanbul Boğazı'nda rastlanmayan bir özellik taşır.
Akarsu olarak Tuzluçay, Menderes, Sarıçay ve Kocabaş çaylarını sayabiliriz. Düzenli bir rejimi olmayan bu sular sonbahar yağmurlarında ve bol yağış alınan ilkbahar aylarında kabarmaktadır.
İlimiz sınırları içerisinde değişik yerlerde, derinlikleri 5-10 metre arasında değişen yer altı suları vardır. Bu suları değerlendiren değişik bölgelerimizde çeşitli kaplıcalar da bulunmaktadır.
Bölgenin en yüksek yerleri Güneydeki Kaz Dağı (1767), kuzeyde ise Saroz Körfezi yakınlarındaki Koru dağlarıdır.

İklim

Çanakkale ilinde Akdeniz ve Karadeniz iklimlerinde geçiş iklimi hüküm sürmektedir. Yazların sıcak ve kurak, kışların serin ve yağışlı geçtiği ilimizde Temmuz-Ağustos ayı sıcaklık ortalaması 25-35 derece arasında değişmektedir. Rüzgarlar genelde kuzeyden gelen poyraz ve güneyden gelen lodos rüzgarları olarak isimlendirilir.
Med ve cezir olayının sebep olduğu seviye farkı 10 cm. olduğu halde, rüzgarların sebep olduğu seviye farkı 70 cm’yi bulmaktadır.
İklime bağlı bitki örtüsünü de değerlendirecek olursak denizden gelen rüzgar ve cereyanlara rağmen sahil bölümünde zeytin ağaçlarının çokluğu dikkat çeker. Defne ve harnut gibi yaprağını dökmeyen ağaçlarla, içerilere doğru ilerledikçe, meşe, karaağaç, çınar, kestane, incir, ahlat ve benzeri yaprağını döken ağaçlar bulunur. Muhtelif bölgelerinde ise maki denilen çalı ve benzeri ağaçlarla, bunların arasında ilin florasına hakim vaziyette kekik bulunmaktadır.

Tarihte Çanakkale

İnsanlık tarihini araştıran bilim dallarına, gereksindikleri en önemli verileri sunan buluntu malzemeler içinde, çanak-çömlek (keramik veya seramik) ismiyle anılan kullanım eşyalarının ayrı bir önemi var. MÖ yaklaşık 5 bin yıllarına kadar uzanan seramik kültürü, Anadolu topraklarından dünyaya yayıldı. Bu kültür içinde ayrıcalıklı bir yere sahip olan Çanakkale seramiklerinin Osmanlı Dönemi ise, başlıbaşına bir inceleme konusu. Çanakkale seramikleri; kompozisyon, biçim, renk uyumu ve süsleme yönünden İznik-Kütahya ve Milet işi keramiklerden farklılıklar gösteren, kendine özgü bir sanat. Bölgenin iyi kalitede kil yataklarına sahip olması, tüm kullanım eşyalarının ve dekor olarak kullanılan ev eşyalarının neden seramikten yapıldığını açıklıyor. Tabaklar, testiler, sürahiler, vazolar, fincanlar, mataralar, şamdanlar, gemi biçimli lambalar, çanaklar, meyvelikler... Hemen hemen tüm örnekler yöreye has formlar ve renkler taşıyor.
Kil, Çanakkale bölgesinde seramik hammaddesi olarak asırlardır kullanılıyor. Bölgede yüzyıllardır süregelen erozyon, su baskınları ve nehir yataklarındaki alüvyonlu toprak yığılmaları, seramik için gerekli hammaddenin rahatlıkla birikmesine yol açmış. Seramik ustaları, bölgede iki türü bulunan kilin, demir oranı yüksek koyu kırmızı renkte olanından kaliteli ve güzel seramiklerin yapıldığını belirtirken, daha açık renkte olan kilden üretilen seramiklerin ise dayanıklılık ve diğer özellikler açısından yetersiz kaldığını söylüyor. Ustalar seramiğin hammaddesi olan kilin biçimlendirilmesinde, "döner çark", "sucuk" ve "kalıp" tekniklerini kullanmışlar hep.Döner çark tekniğinde, kil hamur, ayakla döndürülen uzun milli yataklı bir çark üzerinde, merkezkaç kuvveti yardımıyla, elle çekilerek biçimlendiriliyor. Sucuk tekniğinde kil hamur çubuklar ya da şeritler halinde, bir kalıp üzerine  üst üste (sepet örgüsü) gelecek biçimde tutturularak şekillendiriliyor. Kalıp tekniği de, alçıdan modeli alınacak malzeme üzerinden ilk biçimin alınması için teksir kalıbının çıkarılması, daha sonra döküm kalıplarının hazırlanması esasına dayanıyor. Bu kalıplar içine iyice sıvılaştırılmış, akışkan kıvamdaki kil ya da diğer seramik toprağı akıtılıyor; belli bir süre ve kalınlık aldıktan sonra da kalıp açılıyor.Osmanlı Dönemi'nde yapılan Çanakkale seramikleri içinde küçük boyutlu olanlar önemli yer tutuyor. Bu tür seramiklerde görülen en genel özellik, çoğunun beyaz ya da krem astarla kaplanıp sıraltı süslemeyle dekorlanarak, şeffaf sırla kaplanmaları. Seramiklerin astarla kaplama işlemi günümüzde de sürdürülüyor.
İlk pişirimden sonra sırlanan ve ikinci kez pişirilen sırlı işler çoğunlukta. Bir de 18. yüzyıl seramiklerinde yaygın olarak gördüğümüz, astarlandıktan sonra ilk pişirimi, sırlandıktan sonra ikinci pişirimi yapılan dekorlu seramik ürünler, uzun bir zaman boyunca üretilmiş. Ayrıca, sırsız ve tek pişirimli ürünler de yapılmış. Dünya çapında üne sahip Çanakkale bölgesinde seramikler iki tür fırında pişiriliyor.
Geleneksel atölyelerde odunlu fırınlar, modern atölyelerde ise elektrikli fırınlar. Geleneksel atölyelerde, döner çarkta üretilen seramikler açık havada, güneş altında kurutulduktan sonra fırınlanıp pişiriliyor. Modern atölyelerde ve seri üretim yapan kuruluşlarda ise seramiğin türü ve sır çeşidine göre değişik ısılarda otomatik olarak hazırlanan fırınlara, ürünler soğukken yerleştirilip pişiriliyor.Bir diğer önemli aşama da "sırlama"; en basit tanımıyla seramik eşyanın, camsı bir tabaka ile kaplanmasına deniyor. Sırsız keramikler sıvıları sızdırdıkları için, tarih boyunca sırlama teknikleri çok fazla değişmeden günümüze kadar ulaşmış. Kum, sırın esas maddesi. Tabii daha iyi erimesi için içine kurşun ve çinko da katılıyor. Renklenmesi için, maden oksitlerin de katıldığı sır, içine katılan su ile akışkanlık kazanıyor. Çanakkale seramiklerinde kurşun sırlı ürünler çoğunlukta. Şeffaf ve mat renkli sırlar da kullanılmamış değil. Özellikle 19. yüzyıl ürünleri içinde tek renk sırla sırlanıp, üzerine kabartma çiçek, rozet gibi çeşitli şekillerin yapıldığı "emzikli", "atlı" ve "gaga ağızlı" olarak adlandırılan testiler ince bir zevkin ürünü. Bunlardan "atlı testiler" şişkin gövdeli ince boyunlu, dik kulplu, ağzında stilize at başı, hatta gövdesi olan formlara sahip. Çoğunlukla şeffaf sır atılan bu testilerin ön yüzleri ve boyun kısımlarında kabartma olarak hazırlanmış, sonradan eklenmiş süsler, ağızda ise mitolojik kaynaklı olduğu sanılan kanatlı at biçimi bulunuyor.
Çanakkale Boğazı Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlayan önemli bir su yolu olduğundan ilk çağlardan itibaren stratejik bir önem kazanmış ve tarihin her kesiminde uygarlık açısından etkin bir rol oynamıştır.
Tarihin ilk çağlarından beri insanların bu bölgede yerleştiği bilinmektedir. Ege kıyılarında yaşayan kavimlerin denizciliğe başlamaları sonucunda boğaza gelen Yunan gemiciler buradaki halk ile ticari ilişkiler kurdular. Daha sonra boğaz kıyıları Atina hakimiyetine girdi. Bunu takip eden asırlar boyunca boğaz, elden ele geçerek Bizanslılar'a ulaşmıştır.
Osmanlı İmparatoru Fatih Boğaz'ın korunmasını sağlamak amacıyla en dar yerinde karşılıklı iki kıyıya kale inşa ettirmiş ve bu kaleden Trakya sahiline Kilitbahir ve Anadolu sahiline de Çanak-kalesi veya Fatih Sultan Mehmet'in oğlu şehzade Mustafa tarafından inşaa ettirildiği için Sultaniye Kalesi denmiştir(1452-53)
Sultaniye Kalesi bugünkü Çanakkale'nin kuruluşuna başlangıç olmuş. Şehir zamanla büyümüş, Fatih Sultan Mehmet bir cami ve hamam yaptırmıştır.Daha sonraki Hükümdarlar da, Çanakkale Boğazının önemini kavramış ve tarih boyunca ülke savunmasında gereken önemi göstermişlerdir.
Bu tarihten sonra Venediklilerin istilasına uğrayan boğaz, daha sonra Osmanlı-Rus savaşı sırasında da Çanakkale Savaşlarına sahne olmuş ve 1, Dünya savaşında Türk harp tarihinin dönüm noktalarının en önemli sahnesi olmuştur. 1914 ve 1918 yıllar arasında Çanakkale'nin sahil ve denizi başka hiçbir toprak parçasında olmayan bir trajedi yaşamıştır.Boğazın önemi Çanakkale savaşlarında bir kez daha anlaşılmış ve 1, Dünya savaşı sırasında düşman donanmaları 18 Mart 1915'de bozguna uğratılarak geçilmezliğini dünyaya duyurmuştur.
İngiltere ve Fransa Türk topraklarına ve milletine esaret zinciri vurmak azmi ile geldikleri Çanakkale Boğazı'nda feci bir hezimetin acısını yaşayarak ülkelerine dönmek zorunda bırakılmışlardır.
Çanakkale tarihine mal olacak zaferlerini 1, Dünya Savaşı sırasında kazanarak tüm dünyaya Çanakkale'nin geçilmezliğini ilan etmiştir. Fransız ve İngilizlerin çadır ve cephelerini terk ederek sessizce Türkler'e sezdirmeden çekilmeleri tarihe "Şahane Çekilme" olarak geçmiştir.
1, Dünya savaşı sonunda yapılan Sevr ve Mondros antlaşmaları ile Boğazlar itilaf devletleri tarafından 1918 yılında işgal edilmiş, milli mücadelenin başarıya ulaşması sonucunda yapılan Lozan Antlaşması ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile boğazdaki geçiş düzeni ülkemiz lehine sağlanmıştır.

Mitolojide Çanakkale

Troya

M.Ö.3000 yıllarında kurulan Troya M.Ö. 2500 yıllarında depremle yıkılmıştır. Bundan öncede yörede eski yerleşim yerlerinin bulunduğu bilinmektedir.
1, Troya'dan önce kurulduğu sanılan Dardanos şehrinin Troya'dan 100-150 yıl öncelere dayandığı düşünülmektedir.
Geçmişten günümüze süregelen efsanelerin bir çoğu hala tüm dünyanın ilgisini çekmektedir.
Çanakkale'ye 30 km. mesafede bulunan bu topraklarda M.Ö. 3000 yıllarından bu yana geçmişin anılarını gözlerinizin önüne seren bir uygarlık kalıntısı bulunmaktadır. Her geçen gün yüz binlerce insanın geçmişi yaşarcasına gezdiği Troya şehrinin kalıntılarını incelerken bu konu hakkında efsaneleri de günümüze taşımıştır.

Troya Efsanesi

Mitolojiye göre Deniz Tanrıçası Thetis çok ama çok güzel bir tanrıçadır.Bir inanışa göre kahinler Thetis'in doğuracağı erkek çocuğun babasından daha akıllı ve güçlü olacağını söylerler. Bu sebepten Tanrıların Kralı Zeus ve Deniz Tanrısı Poseidon, Aikos'un oğlu Teselya Kralı Peleus ile evlendirmeye karar verirler.
Olimpos Dağı'nda büyük bir şölen kurulur. Bütün tanrı ve tanrıçalar bu şölende eğlenirler.Yalnız Nifak Tanrıçası Erins bu görkemli törene davet edilmeye unutulmuştur. Öfkelenen Erins, üzerinde "Tanrıçaların en güzeline" yazılı altın elmayı şölen masasının üzerine gizlice bırakır. Şölen bir anda karışır. Bu, yıllarca sürecek olan Troya savaşlarının başlamasına sebep olarak gösterilir. Tanrıların Kralı Zeus olaya müdahale etme ihtiyacı duyar ve Gök Tanrıçası Hera, Zeka Tanrıçası Athena ve Aşk Tanrıçası Afrodit arasından bu seçimin yapılmasını olaylardan haberi olmayan çoban Paris'e bırakır. Herşeyden habersiz sürülerini otlatan Paris'in karşısına çıkan bu üç güzel Tanrıça elmayı, en güzel kadını seçmesi için Paris'e teslim ederler. Paris için bu çok zor bir seçimdir.
Paris'i etkilemek için tanrıçalar, tarihte ilk kez karşılaşılan rüşvet olayını teklif ederler. Gök Tanrıçası Hera, Paris'e kendisini seçtiği takdirde Asya'nın en güçlü krallığını vaad eder. Zeka Tanrıçası Athena, bilgelilik, Aşk Tanrısı Afrodit ise, dünyanın en güzel kadınını vaad eder ve Paris dünyanın en güzel kadınına sahip olmak için elmayı Afrodit'e verir.Diğer tanrılar Paris'e çok kızmışlardır ve ondan öç almaya yemin ederler. Aradan günler geçer. Paris Sparta Kralı Menelaus'un genç ve güzel karısı güzel Helena aşık olur ve aşk tanrıçası Afrodit'in yardımlarıyla Helena'i Truva'ya kaçırırlar. Bunun üzerine Kral Menelaus'un kardeşi Agamennon Truva'ya saldırır ve Truva savaşları başlar. Nifak Tanrıçası Erins'in saçtığı nifak tohumları yeşermiş ve Akatlarla Troyalılar karşı karşıya gelmişlerdir. Tarihin en kanlı savaşları cereyan etmiştir. Yıllarca süren bu savaşlar sonucunda Akhalılar, Troyalıları savaş hilesi yapmadan yenmenin mümkün olamayacağını düşünerek bir tahta at içine en kahraman savaşçılarını saklayıp Troya surlarının önüne bırakırlar.
Akhaların kaçtığına inana Troyalılar tahta atı içeriye alarak eğlenmeye başlarlar. Erken gelen bu zafer sarhoşluğu içinde tahta atın içinden çıkan savaşçılar Troyalıları gafil avlar ve Troya kapıları Akha savaşçılarına açılır. Sonuçta Troya Akhalılarca işgal edilir. Kralı ve oğlu öldürülür. Hera ve Athena ettikleri yemini yerine getirirler. Kral Menelaus'da karısı Helena 'ya yeniden kavuşur.

Toplum Hayatı

Çanakkale batının sınırında olması sebebiyle yöre halkının savaşlar, göçler, ilticalar, turizm ve diğer sebeplerle karmaşık bir toplum yaşamına sahiptir. Değişik sosyal yapıya sahip olma sebebi olarak, çeşitli özellikteki insan gruplarına yurt olma nedenini gösterebiliriz. En önemlileri, halk deyimiyle Türkmenler, Yörükler, Göçmenler, Esmerler ve Yerliler diye isimlendirilir.Bu insan toplulukları, yaşayış, şart ve özellikleri birbiriyle kaynaşmış bir sosyal yaşantı oluşturmuştur.
Halkın bir kısmı balıkçıdır, bir kısmı nakliye işiyle uğraşır, bir kısmı da tarımla uğraşır. Yakın yıllara değin şenlik ve eğlence niteliğindeki etkinlikler, ildeki ekonomik koşut olarak yerini büyük ölçüde panayırlara bırakmıştır. Başta Çanakkale il merkezi olmak üzere Biga, Bayramiç, Lapseki, Ayvacık, Çan, Yenice ilçelerinde ve bunlara bağlı yerleşim merkezlerinde Mayıs ayından başlayarak, Eylül sonlarına değin düzenlenmektedir. Bunlarda bir yandan ticaret yapılıp sanayi ürünleri sergilenirken, yerel özelliklerin tanıtılmasına da çalışılmaktadır.
Çanakkale Belediyesi'nin kültürel ve sosyal faaliyetler adı altında şehrimizde tiyatro grupları konuk edilmekte, ortak ve özel resim sergileri açılmakta, müzik grupları oluşturularak konser niteliğinde toplantılar yapılmaktadır. Ayrıca yaz aylarında Çanakkale'nin simgesi olan Çanakkale Belediyesi'nin özverili çalışmaları ile her yıl gelişerek büyüyen Çanakkale Troya Festival Etkinlikleri de Çanakkale'nin sosyal yaşantısını renklendirmektedir.Festival süresinde çeşitli ürünler sergilenmekte, müzik, tiyatro ve film gösterileri ve çeşitli sanat etkinlikleri yapılmaktadır.

Gelenek ve Görenekler

Coğrafi konumu itibarıyla Çanakkale, ilk çağlardan bu yana, ulaşım bakımından önemli bir merkez olmuştur.Tarihte Çanakkale'nin çeşitli kavimlerce bir geçit yeri olarak kullanıldığı ve bu unsurun zamanımıza kadar olan sürede, öneminden bir şey kaybetmeden geldiği görülür.
Bu yörede çeşitli milletlerin yerleşmesi ve değişik kültürlerin kaynaşmasının nedeni Çanakkale'nin yeri ve yerinin kendisine kazandırdığı zengin ulaşım olanaklarıdır.
Bir zamanlar, çağının gereği olarak istila yolları üzerinde bulunan Çanakkale'nin önemi, şimdi zengin ulaşım olanaklarının varlığında kendisini bularak turizm alanında toplanmaktadır.
Çanakkale, sahip olduğu tarihi, turistik ve kültürel zenginlikleri ile yerli ve yabancı turistlerin daima gözdesi olmuş bir ilimizdir. Çanakkale Savaşlarının cereyan ettiği Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Park alanında bulunan Türk Anıt ve Şehitlikleri ile Yabancı Anıt ve Mezarlıkları, özellikle 18 Mart ve 25 Nisan tarihleri arasında yoğun olarak turist akınına uğramaktadır.
Uygarlık tarihinin en eski el sanatlarından olan seramikçilik ve halıcılık, Çanakkale Folklorunun otantikliğini kaybetmeden en belirgin özelliklerini günümüze kadar taşımışlardır.
Çanakkale halkı gelenek ve göreneklerine sahip olduğu kadar modern görüşü de yansıtmaktadır. En belirgin özelliklerinden biri olan kadının cemiyet içerisinde ve aktif role sahip olduğu örneğini gösterilebilir. Sosyal düzenin gerektirdiği uyuma halkın tümü gönüllü katılmaktadır.
Eğitim ve öğretim hizmetleri yönünden yüksek düzeyde olan ilimizde, M. Akif Ersoy ve Nedime Hanım Halk Kütüphaneleri, Güzel Sanatlar Galerisi, M. Akif Ersoy Tiyatro Salonu,Namık Kemal Tiyatro Salonu ve 500,Yıl Açık Hava Tiyatrosu ile Çanakkale halkının kültürel gereksinimlerini büyük ölçüde karşılamaktadır.

Cumhuriyet Sonrası Önemli Olaylar

1929 Çanakkale Ticaret Odası kuruldu.
20 Temmuz 1936 Çanakkale Boğazı'ndan geçiş statülerini de içeren Montrö Boğazlar Sözleşmesini imzalandı
1949 Çanakkale Kız Enstitüsü öğretime başladı.
1950 Çanakkale Barosu kuruldu.
1952 Ticari gemilerin kapasitelerinin artması nedeniyle, Çanakkale limanı genişletildi.
4 Nisan 1953 İsveç Bandralı Naboland gemisi ile Türk Denizaltısı Dumlupınar battı.
18 Mart 1953 Yenice ve Çan ilçelerinde meydana gelen deprem büyük hasara neden oldu.
1959 Çanakkale Ticaret Odası, Ticaret ve Sanayi Odası oldu.
1960 Çan ilçesinde Kale Seramik Sanayii İşletmeye açıldı.
1962 Çanakkale il merkezinde, Sarıçay'ın taşmasıyla meydana gelen sel felaketinde sonra pek çok ev oturulmaz duruma geldi.
1963 Troya Festivali ilk kez yapıldı.
1964 Çanakkale İş ve İşçi Bulma Kurumu kuruldu.
1970 Petkim-Petrokimya A.Ş.'nce fabrika kuruldu.
1972 Gökçeada Limanı işletmeye açıldı.
1972 Çanakkale Esnaf ve Sanatkarları Kefalet Birliği kuruldu.
1973 Kuru sebze ve salça üreten Trutaş Gıda sanayii A.Ş. kuruldu.
1 Temmuz 1979 Çanakkale Bağ-Kur şubesi kuruldu.
Mayıs 1980 :Türkiye'nin 36, çimento fabrikası olan Çanakkale Çimento sanayi deneme üretimine başladı.

Çanakkale Doğumlu Ünlüler

Piri Reis: (1465-1554) yılları arasında yaşamış, Türk denizci ve coğrafyacısıdır.Osmanlı Donanmasında çalışarak bir çok deniz savaşına katıldı. Akdeniz kıyılarını, adaları ve Atlas Okyanusunu ayrıntılarıyla gösteren başarılı haritalar çizmiştir.
A.Teoman Alpay 1932 yılında doğmuştur. Babası Çanakkale'nin ilk davavekillerinden Ahmet Bey'dir.Müzik çalışmalarını 1950'li yıllarda yoğunlaştıran ünlü bestekar, 200'ün üzerinde beste yapmıştır.
Bülent Dikmener 1937-1979 yılları arasında yaşamış gazetecidir.İstanbul İktisat Fakültesi'nde ve ona bağlı Gazetecilik Enstitüsü'nde öğrenim gördü.Cumhuriyet Gazetesi'nde önce muhabirlik , daha sonra yazı işleri müdürlüğü görevi yaptı.İstanbul Gazeteciler Cemiyeti ve Parlamento Muhabirleri Derneği'nin üyesiydi.
Metin Erksan 1929 yılında doğmuştur.1952'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat tarihi Bölümünü bitirmiştir. "Binnaz", "Karanlık Dünya", "Veysel'in Hayatı", "Susuz Yaz", "Dokuz Dağın Efsanesi", "Gecelerin Ötesi"," Yılanların Öcü", "Sevmek Zamanı", "Kuyu" gibi filmlere imza attı. Çalışmaları devam etmektedir.
Erol Günaydın 1933 yılında doğmuştur. Tiyatro ve sinema sanatçısıdır. Bir süre Galatasaray Lisesi'nde öğrenim gören Günaydın, öğrenimini tamamlamadan sanat yaşamına atıldı.İlk kez "Papaz Kaçtı" oyunuyla sahneye çıktı. Halen değişik sinema, tiyatro ve dizilerde rol almaktadır.
Saniye Can 1930 yılında doğmuştur. Artık hayatta olmayan Can,Türk Halk Müziği dalında Çanakkale'nin yetiştirdiği bir sanatçıdır.

Turizm

Ege Denizi'ni Marmara Denizi'ne bağlayan Çanakkale Boğazı'nın iki yakasına yayılan Çanakkale ili, doğal güzellikleri ile belirli bir turizm potansiyeline sahiptir.Dünyaca ünlü Troya kentinin yıkıntılarının da il sınırları içerisinde bulunması, Çanakkale turizmine tarihsel bir boyut getirmektedir.Ancak ildeki bu turizm potansiyeli yeterince değerlendirilememektedir.
Dış turizm açısından, Çanakkale Turizminin başlıca merkezleri, tarihsel Troya kenti yıkıntılarıdır. Ayvacık İlçesi'nde Behramkale yakınlarındaki antik çağlardan kalma Assos yıkıntıları ve Çan'a 50 km. kadar uzaklıktaki Aleksandria Troas yıkıntıları, ilin öteki tarihsel-arkeolojik zenginlikleridir. Yabancı turistlerin büyük çoğunluğu buraları ziyaret etmektedir.
Çanakkale karayoluyla ilimize ulaşım güneyden İzmir ve Balıkesir'e, doğudan Bursa ve İstanbul'a, batıdan Trakya üzerinden İstanbul ve Edirne'ye bağlıdır.Çanakkale Boğazı'nda Eceabat ile Çanakkale il merkezi arasında çalışan arabalı vapurları, iki yakadaki karayolları arasında bağlantıyı kurar. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Balıkesir ve hemen hemen Türkiye'nin her yerine düzenli ulaşım yapılmaktadır.Gökçeada'ya ulaşım, Çanakkale'den kalkan feribotla, Bozcaada'ya ulaşım ise Odunluk iskelesinden yapılmaktadır.
İç ve dış turizmde son zamanlardaki canlanma Çanakkale için umut vericidir.

Tarihi Yerler ve Eserler

Çanakkale Arkeoloji Müzesi: Kültür Bakanlığı'na tahsisli 1961 yılında kurulan müzede, çevreden derlenen tarihsel yapıtlar, Truva Kenti, Dardanos Tümülüsü ve Bozcaada mezarlık kazısı buluntularının yanı sıra çeşitli heykeller, seramik, cam,madeni yapıtlar ve mezar taşlarından oluşan 23,500 eser sergilenmektedir.
Çanakkale Atatürk Müzesi: Çanakkale'nin Eceabat ilçesi merkez bucağına bağlı Bigalı köyünde, Mustafa Kemal'in 19, Tümen karargahı olarak kullandığı evde açılan müzede Atatürk'ün çalışma ve yatak odalarının yanı sıra giysileri, günlük eşyaları ve fotoğrafları sergilenmektedir.
Çanakkale Askeri Müzesi: Kale içinde kurulan müzede Osmanlı silahlarının yanı sıra 1, Dünya savaşından kalma savaş araçlarının sergilendiği müzede Almanların Abdülaziz'e hediye ettikleri sultanın tuğrasının işlendiği top kaması da bulunmaktadır.
Kabatepe Tanıtım Merkezi: 1987 yılında kurulmuştur 712 eserin sergilendiği merkez, Milli Park Müdürlüğü'ne bağlıdır.
Şehitler Abidesi Müzesi: Orman Bakanlığı'na tahsisli olan müzede 1824 eser sergilenmekte olup kuruluşu 1971 yılındadır.
Çanakkale Etnoğrafya Müzesi: 2000 yılı içerisinde açılması planlanıyor.
Çimenlik Kalesi Askeri Müzesi: 1462 tarihinde Fatih Sultan Mehmet tarafından Çanakkale Boğazının kontrolü için Anadolu Yakasında inşa ettirilmiştir. Günümüze kadar iyi bir şekilde korunmuş olan bu yapı, Boğaz Komutanlığının sorumluluğundadır.
Nara Kalesi: Milli Savunma Bakanlığı tahsisli olup Anadolu yakasında bulunmaktadır.Boğaz savunmasını takviye etmek üzere 3, Selim zamanında yapımına başlanmış 2, Mahmut zamanında bitirilmiştir.
Kumkale Kalesi: Milli Savunma Bakanlığı tahsisli olup Boğazın girişinde Anadolu yakasında bulunmaktadır. 4, Murat zamanında yapılmıştır.
Kilitbahir Kalesi: Kültür Bakanlığı tahsisli olup Çimenlik kalesinin karşısında Rumeli yakasında bulunmaktadır. 1463 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa ettirilmiştir.
Saat Kulesi: Kent merkezinde, 1897 yılında İtalyan Konsolosluğu da yapan Vitalis isimli tüccar tarafından parası ödenerek inşaa edilen Saat Kulesi, Ayvalık taşından yapılmış olup, dört cephesinde de birer adet saat bulunmaktadır. Kare planlı aşağıdan yukarıya doğru incelen bir görüntüye sahiptir. Gövdesi dikdörtgen silmelerle beşe bölünmüştür. En üstte çanın asıldığı çokgen gövdeli kubbeli köşk yer alır. Onun altında dört yönde yuvarlak kadranla saat bulunur.
İki ve üçüncü katlarda birer, hafif sivri kemerli aydınlık pencereleri ile ikinci katta bir balkonu vardır. En altta güney cephede bir kapı, kuzeyde basamaklı silmeli çeşme nişi görülür. Çeşmenin mermer kurnası ve ayna taşı vardır.
Aynalı Çarşı:1889 yılında 2, Abdülhamit'in padişahlığı sırasında, Çanakkale'nin önde gelen Yahudi ailesinin bir üyesi Halyo tarafından inşa ettirildi.Doğrulanmayan bir iddiaya göre de çok daha önceleri yapıldı ve Evliya Çelebi, seyahatnamesinde Çarşı'dan söz etti. İlya Halyo ise söz konusu tarihte çarşıyı onarttı ve kullanıma açtı. Bazı anlatımlara göre Gelibolu Çıkartması sırasında Mart 1915'te İngiliz zırhlısı Quenn Elizabeth'in Çanakkale çevresindeki Türk tabyalarını bombardımanı sırasında yıkıldı. 1921'den sonra bir dönem giriş kapısı dışında büyük ölçüde yıkık olarak kaldı ve çarşı olarak kullanılmadı. Resmi kayıtlarda "Bedesten arsası" olarak yer aldı, daha sonra bu arsa üzerinde 14 dükkan inşa edildi.1967 yılında kadastro uygulaması yapıldı ve Çarşı'nın ilk krokisi çizildi. Çarşının tüm yazılı ve sözlü anlatımlara göre özgün durumunun tipik bir arsada olduğu ve İstanbul'daki Mısır Çarşısı'nın "Minyatürü" olduğu belirtilmektedir.Üzerinin küçük kubbelerden oluştuğu, çokgen köşeli pencerelerle doğal aydınlanmanın sağlandığı belirtilmektedir.
1967'deki onarım sırasında bir benzetme olarak kullanılmaktadır. Çarşı içerisindeki dükkanlarda çok eskiden ayna satılmasından bu benzetmenin yapıldığı sanılıyor. Askerlerin çarşıya çıktıklarında buralardan cep aynası satın almaları halk arasında bu şekilde anılmasına sebep olmuştur.
"Çanakkale içinde aynalı çarşı
Ana ben gidiyom düşmana karşı...." dizeleri ile başlayan türkünün Çanakkale Savaşlarına katılan Kastamonu'lu bir asker tarafından söylendiği de belirtilmektedir.
Hasan Mevsuf Bataryası: Dardanos mevkiinde boğaza hakim tepede bulunmaktadır. Batarya 2 tane 15lik, 3 tane 5 lik toptan teşekkül etmektedir.
Turgut Reis Bataryası: Güzelyalı sırtlarındaki çamlık alana monte edilmiş olup batarya 2 tane 28lik toptan oluşmaktadır.
Mesudiye Bataryası: Güzelyalı Karayolları kampın üzerindeki tepede olup Batarya mesudiye zırhlısından sökülen 2 tane 15 lik toptan teşekkül etmektedir.
Mecidiye Tabyası: Kilitbahir Kalesinin 500 metre ilerisinde bulunmaktadır. Bataryanın önünde Batarya erlerinden 215 kiloluk mermiyi kucaklayan Koca Seyit (Seyit Onbaşı) heykeli bulunmaktadır.
Namazgah Tabyaları: Kilitbahir Kalesinin bitişiğinde bulunmakta olup 16 toptan oluşur.
Seddülbahir Tabyası, Ertuğrul Koyu Tabyası ve İntepe'de bulunan Topçam Tabyasında Çanakkale savaşlarında kullanılan toplar bulunmaktadır.

Çanakkale Kentinin Adları Üzerine

Bugün Biga Yarımadası olarak adlandırılan, içinde Çanakkale kentini de barındıran bölgenin tarihte bilinen en eski adı Troas'tır. Antik dönemin ünlü coğrafyacısı Strabon bu bölgenin sınırlarını:
"Kyzikene'den (Erdek) Aisepos (Gönen Çayı) ve Granikos (Biga Çayı) çaylarından, Abydos ve Sestos'a kadar uzanan bölge.." olarak verir. Burası kaba hatlarıyla Erdek Körfezi ve Edremit Körfezine çizilen hayali çizginin Batısında kalan bölgedir.
Çanakkale kenti ise tarihte Çanakkale Boğazı ile özdeşleşmiştir. Bu nedenle bilinen en eski ad Çanakkale Boğazına aittir. Boğaza verilen en eski ad olan "Hellespontos" Yunan mitolojisinde altın postu aramaya giden Argonotlar efsanesi ile bağlantılıdır. Azra Erhat, Mitoloji sözlüğünde efsaneyi şöyle anlatır:" Altın Post, bir zamanlar kral Athamas'ın çocukları olan Pihriksos'la Helle'yi sırtına alıp Yunanistan'dan Karadeniz'deki Kolkhis (Kafkasya) ülkesine kaçıran kanatlı koçun postekisidir. Kız kardeşi Helle boğazları geçerken denize düştükten sonra Pihriskos tek başına Kolkhis'e varır." İşte Helle denize düştükten sonra boğazlarda Helle Denizi anlamında "Hellespontos" dendiği söylenir. Tarihçi Herodotos da boğazdan bu adla bahseder. Bu isim bazen İstanbul Boğazı için de söylenir. "Hellespontos" ismi Doğu Roma İmparatorluğunun sonuna kadar kullanılır.
Adlandırmada bazı karışıklıklar yaşanır. Deniz haritalarında boğazın çok defa isimsiz bırakıldığı görülür. Bazılarında "Romania Boğazı", bazen de, Abydos'tan kaynaklanan "Aveo Boğazı", Haçlı seferleri sırasında da "St. George Boğazı" adlarına rastlanır. Genel olarak Orta çağda İstanbul Boğazına verilen isimler Çanakkale Boğazı için de kullanılmıştır.
Avrupalılarca boğaza verilen"Dardanelles" kaynağı ise Troia krallarından Dardanos'a bağlanır. Hemeros'un İlyada'sında Dardanos'tan şöyle bahsedilir:
"... Bulut devşiren Zeus baba oldu ilkin Dardanos'a
Dardanos kurdu Dardanie'yi,
O zamanlar kutsal ilyon yoktu,
Ölümlü insanların büyük kenti yoktu ovada.
Dardanoslular çok pınarlı İda'nın eteklerinde otururdu.
Dardanos'tan Erikhtonios doğdu, kral oldu,
En varlıklı adamı oldu ölümlü insanların.."
Dardanel adı da Dardanos şehrinden gelmektedir. Zamanla tarihin karanlığına gömülen bu şehir yerine, sonraları boğazın en dar yerinde inşa edilen karşılıklı Türk kaleleri de "Dardanelia" olarak adlandırılmıştır. Osmanlı eserlerinde boğazın adı genellikle "Akdeniz Boğazı"dır. Katip Çelebi buradan sadece boğaz diye bahseder.
14. yüzyılda Türkler tarafından boğazın en dar yerinde inşa edilen kaleye ve bunun yanında oluşan şehre "Kale-i Sultaniye" denilmesi sebebiyle boğaz da aynı adla anılır. 1470-1554 yıllarında yaşamış Türk denizcisi Piri Reis'e ait en eski haritalarda, Kilitbahir ve Kale-i Sultaniye adları geçer. 17. Yüzyılda seramik üretimi ve ticaretiyle ünlenen kent, sonraları" Çanak Kalası" olarak adlandırılmış, bu ad sonraları Çanakkale'ye dönüşmüştür. Boğaz'da "Çanakkale Boğazı" olarak adlandırılırken Avrupa kaynaklarında genellikle yanına parantez içerisinde Dardanelles kelimesi yazılmıştır.

Tarihi Süreçte Çanakkale Kent Dokusunun Oluşumu

Çimenlik kalesinin 1462 yılında inşaasına başlanması, kentin ilk nüvesinin de oluşması anlamına gelir. Boğazların ve kalenin savunulmasında görevli asker ve idari kökenli Müslümanların oluşturduğu ilk mahalle Fatih Camisi ve civarına kurulan Cami-i Kebir mahallesidir. Aynı dönemde kurulan bir başka mahalle ise, kalenin inşaasında görev alan çingenelerin oluşturduğu Cami-i Kebir mahallesi ile Sarıçay arasında yer alan Çay mahallesidir.
Bu iki mahallenin oluşumu sonrasında, denizcilik işlerinde yoğun olarak uğraşan Rumların kente geldikleri ve Cami-i Kebir mahallesinin kuzeyine yerleşerek Rum mahallesini oluşturdukları gözlenir. Aynı dönemde kente gelen Ermeniler, Cami-i Kebir ve Çay mahallelerinin doğusuna, Zafer meydanı kilise civarına yerleşir ve Ermeni mahallesini oluştururlar. Kentin ticari aksi ise belirmeye başlar ve kalenin hemen kuzeyinden başlayıp doğu yönünde gelişen Çarşı mahallesi oluşur. Öbür yandan kentin ihtiyaçlarını karşılayan küçük sanayi, Sarıçay kenarında ve Ermeni mahallesinin güneyi ile Çay mahallesinin doğusundaki bölgede el zanaatları mahallesi olarak yer alır.
18.yy'a kadar tarihi gelişimini bu şekilde sürdüren kentin, kimliği oluşmaya başlar. Öbür yandan boğazlarda artan ekonomik faaliyet, kentin zenginleşmesini ve liman kenti olma özelliğini ortaya çıkartır. Bu dönemde mevcut mahallelerin gelişerek büyüdüğü gözlenirken, iki farklı kesim kente yerleşir. Bunlardan birincisi, ticari aktivitede rol üstlenen Yahudilerdir. Yahudiler, kentin en doğusuna yerleşerek Musevi mahallesini oluştururlar. İkincisi ise, artan boğaz ticaretini yönlendirmek üzere kente gelen ve sayıları 20'yi bulan ticari ataşeler-konsoloslardır. O dönemin Avrupa ülkelerinin elçisi durumundaki bu kişiler, denizle olan yoğun ilişkileri dolayısıyla kordon boyunca ve kentin kuzey aksında, ticari ateşelikler mahallesini oluştururlar.
19. yy Çanakkale'si güvenli bir kenttir. Ancak Osmanlı İmparatorluğu çöküş dönemini yaşamaktadır, Kırım, Balkanlar ve Ege adalarını güvensiz bulan Müslümanlar kente gelmeye başlar. Bu dönemde Sarıçay'ın güneyindeki bölgede Tatar mahallesinin oluştuğu gözlenir. Bölge dışında yaşanan savaş karmaşasına rağmen Müslümanlar dışındaki farklılıklar kenti terk etmez, hatta genişlemesini sürdürür. Bu genişlemeyi sürdürenlerden birisi de Rumlardır. Şimdiki Cumhuriyet Meydanı ve civarının Müslüman mezarlığı olması dolayısıyla, ilk yerleşim alanına sığamayan Rumlar, bu bölgeyi atlayarak şimdiki İstiklal ve Cumhuriyet İlkokullarının olduğu bölgede yeni bir Rum mahallesi kurarlar.
Ancak bu durum uzun sürmez ve 20. yy başından itibaren başlayan savaşlar dönemi, yaklaşık 50 yıllık bir dönemde Çanakkale'nin harap olmasına yol açar. Savaşlar, uluslaşma süreci ve din-dil-ırk birliği ülküsü, güvensiz ortam, Müslümanlar dışındaki farklılıkların kenti terk etmelerine neden olur. Özellikle Balkanlar ve Ege adalarından kente gelen göçmenler mevcut kenti sahiplenir, fiziksel dokuyu fazla değiştirmeden kente yerleşir.

Cumhuriyet Dönemi Kent Dokusunun Oluşumu

İkinci dünya savaşı döneminde askeri bir yığınak haline gelen Çanakkale, savaşın bitmesiyle modern planlı kentleşme sürecine başlar. 1949 yılında yapıldığı görülen ilk plan ile özellikle Cumhuriyet meydanının, Cumhuriyet ideolojisine uygun düzenlemesi yapılır. Kentin ticaret, sanayi, konut alanları gibi ana işlevlerinin gelişme süreci ve yapılanma koşulları belirlenir. Bu planlama kentin mevcut dokusunun düzenlenmesini kapsar, yeni gelişme bölgelerini belirlemez.
1950'li yılların ortalarına gelindiğinde aynı ilkeleri koruyan yeni bir planlama süreci başlar ve belirlenen konut alanları aynı yönde büyütülür. Özellikle Hastane Bayırı mevkii rantı yüksek bir kentsel alan haline gelirken, Barbaros Mahallesi kırsaldan gelen ailelerin yapılandığı alan haline dönüşür. Kent rantının artmasıyla yapı yükseklikleri artar, araç trafiği kent dokusunu belirler. Bu durum tarihi kent dokusuna da planlamayla ve operasyonel olarak müdahaleyi getirir. 1970'li yılların ortasında yapılan imar planları tarihi kent alanlarındaki bazı sokakların değişmesine, eski yapıların yüksek ve büyük kütleli yapılaşmaya dönüşmesine yol açar.
1980'li yılların ilk yarısı bu sürecin devamıdır, ancak 1985 yılında değişen imar yasası ile planlama yetkisi belediye meclisine devredilir ve yeni bir süreç başlar. Bu süreç genel planlamadan, mevzii planlamaya geçiş, hatta her isteyenin talebi kadar özgürleşebildiği bir yapı düzeni ve kentsel dönüşümün önünü açar. Plan yasal kılıflar için kullanılan bir araçtır, kent rantı ise kentsel dokunun temel belirleyicisi konumuna gelir. Kentin mevcut dokusunda yapılan müdahaleler dışında, her yönde yapılaşma artar. Özellikle yeni gelişim alanlarında oluşan kooperatifler, iç yollu site anlayışı yeni bir kent dokusu oluşturur. Kent rantına dayalı, planı da bunun aracı olarak gören anlayışın günümüzde de devam ettiği genel olarak söylenebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Translate