Search

Recaizade Mahmut Ekrem (1847-1904) Ayrıntılı Hayatı ve Eserleri

4 Ocak 2014 Cumartesi

Recaizade Mahmut Ekrem (1847-1904)

Tanzimat edebiyatı ikinci dönem yazarlarından olan Recaizade Mahmut Ekrem’e göre şiirin, edebiyatın ve geniş anlamda sanatın, insanda değişik duygular uyandıran güzelliklerini anlatmaktan başka bir amacı yoktur, siyaset, toplum ve ahlak sorunları şiiri ilgilendirmez. Bu düşünceyle Recaizade Mahmut Ekrem, Tanzimat Dönemi’nin edebiyatta bir tür toplumsal ahlakın ve siyasal düşüncelerin savunuculuğunu yapan birinci kuşak sanatçılardan ayrılır.

HAYATI

Devrin tanınmış bilim ve sanat adamlarından olan Recai Efendi’nin oğlu olan Recaizade Mahmut Ekrem 1 Mart 1847’de İstanbul’da doğdu. Bayezit Rüştiyesi ve Mekteb-i İrfaniye’de okuduktan sonra, 1858’de girdiği Harbiye İdadisi’nden sağlığının bozulmasından dolayı öğrenimini bitirmeden ayrıldı ve 1862’de Hariciye Mektubi Kalemi’nde memurluk görevi aldı. Burada hem Fransızca öğrenmeye başladı hem de Tanzimat edebiyatını yaratan Namık Kemal, Leskofçalı Galip, Hersekli Ahmet Hikmet gibi ozan ve yazarlarla dostluk kurarak edebiyatla ilgisini pekiştirdi. İlk yazılarını başta Tasvir-i Efkâr’da olmak üzere çeşitli gazete ve dergilerde yayımladı.
Bu ürünler eski edebiyat anlayışını sürdüren denemelerdir. Hariciye Mektubi Kalemi’nde yakınlaştığı, Tasvir-i Efkâr’ın sorumlusu Namık Kemal’in 1867’de Paris’e gitmesinden sonra, gazetenin sorumluluğunu üstlendi. 1868’de Danıştay üyeliğine atandı, daha sonra bu kurumda başmuavin oldu.
İlerlettiği Fransızcasıyla Fransız edebiyatını yakından izleyen ve tiyatroyla ilgilenen Recaizade Mahmut Ekrem, 1870’te konusu Fransa’da geçen ve kahramanları Fransız olan Afife Anjelik adlı oyununu yayımladı. 1871’de de eski edebiyat anlayışını sürdüren şiirlerini ve düzyazı parçalarını Nağme-i Seher (sabah ezgisi) adıyla kitaplaştırdı. Aynı yıl, yeni kurulan Nafıa Dairesi’ne, 1872’de Tanzimat Dairesi’ne atandı, daha sonra burada başmuavin oldu. 1874’te yeniden Mekteb-i Mülkiye’de edebiyat öğretmenliğine getirildi. Bu okulda o zamana kadar sürdürülen öğretim anlayışını değiştirerek derslerde Batılı bir yöntem izledi. Ders notlarını düzenleyerek oluşturduğu Talim-i Edebiyat adlı eleştri ve kuram kitabını taşbaskı olarak bastırıp ders kitabı olarak okuttu. Bu kitapta geliştirdiği yeni edebiyat eleştirisi anlayışı ve bu anlayışı uygulayarak yazdığı şiirleri içeren üç ciltten oluşan Zemzeme (ezgili sesler, 1883, 1884, 1885) kitabına eski edebiyat yandaşlarınca yapılan saldırılar nedeniyle tartışmalara girişti. Zemzeme’nin üçüncü cildinin önsözünde ve Takdir-i Elhan kitabındaki görüşler de eski edebiyat yandaşlarınca saldırıya uğradı.(bu saldırıların en ağırı, Muallim Naci’nin 1886’da tefrikaya başladığı Demdeme’dir. Demdeme’nin tefrikası, yarattığı yankılar nedeniyle, resmi makamlarca yarıda kesildi.)
Recaizade Mahmut Ekrem 1896’da Temyiz Mahkemesi reisliğine, aynı yıl Tanzimat Dairesi reisliğine getirildi. Bu arada Talim-i Edebiyat’taki kimi metinlerin sansürce çıkarılmasının istenmesi üzerine Mülkiye Mektebi’ndeki görevinden ayrılmak istedi, ama maarif nazırı Mustafa Paşa’nın araya girmesiyle vazgeçti ve Galatasaray Lisesi’nde görev aldı. Ancak Mustafa Paşa’nın nazırlıktan ayrılması üzerine iki okuldaki görevini de bıraktı.
Bu tartışmalar ve sansürün baskısı nedeniyle şiirden uzaklaşarak, yeni yetişenleri yönlendirmeye, yapıtlarını eleştirmeye ve öykü yazmaya yöneldi. “Saime” adlı öyküsünün tefrika edilmesi sansürce yarıda kesildi. İtalya’nın saldırısı sırasında baş gösteren salgın hastalığı yerinde inceleyecek olan kurula katılarak 1890’da Trablusgarp’a gitti. Yurda döndükten sonra Büyükada’da oturmaya mecbur edildi. Bu dönemde Şemsa adlı öykü kitabıyla tek romanı Araba Sevdası’nı yayımladı.
Recaizade Mahmut Ekrem, İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra 1909’da evkaf ve maarif nazırlıklarına getirildi sonra aynı yıl ölünceye kadar sürdüreceği Ayan (senato) üyeliğine atandı. 31 Ocak 1914’te İstanbul’da öldü.

SANATININ ÖZELLİKLERİ VE GÖRÜŞLERİ

İlk şiirlerinde eski anlayışı sürdüren Recaizade Mahmut Ekrem tehliller, münacatlar, naatlar, övgüler ve gazeller yazdı. Namık Kemal ve Abdülhak Hamit’in etkisiyle şiirlerini yenileştirerek geliştirdikten sonra, Divan edebiyatının dil ve anlatımını taklit eden bu şiirlerini beğenmediğini belirtti. Ona göre şiirin, edebiyatın ve geniş anlamda sanatın, insanda değişik duygular uyandıran güzelliklerini anlatmaktan başka bir amacı yoktur. Siyaset, toplum ve ahlak sorunları, şiiri ilgilendirmez. Sanatçı yapıtını bir ahlak dersi vermek için değil, duygu, düşünce ve hayal güzelliklerine ulaşmak için yazar. Bu bakımdan Recaizade Mahmut Ekrem, Tanzimat döneminin edebiyatta bir tür toplumsal ahlakın ve siyasal düşüncelerin savunuculuğunu yapan birinci kuşak sanatçılardan ayrılarak, Servet-i Fünun şiirini hazırlayan sanatçıdır. Güzelliğin, düşünce, duygu ve hayal güzelliği olarak üç bölümde toplandığını belirtir. Zemzeme adlı üç ciltlik kitabındaki şiirlerde duygu güzelliğine yönelmiştir. Ona göre, şiirde biçimi, yüksek, süslü ve alelade olmak üzere üçe ayırdığı üslup belirler. Kendi şiirlerinde bu üç üslubu da denemiştir.
Şiirlerinde günlük yaşam, anılar, aşk, doğa ve özellikle ölüm konularını işleyen Recaizade Mahmut Ekrem, dil konusunda da Tanzimat edebiyatının birinci kuşağının ulaştığı yalınlıktan ayrıldı, şiirin kendisine özgü bir dili ve sözcük dağarcığı olduğunu belirterek Servet-i Fünun’un şiir dilinin çıkış noktasını oluşturan bu dil anlayışını şiirlerinde uyguladı ve edebiyat dilinin konuşma dilinden ayrılmasına yol açtı.
Eleştiri yazılarıyla yeni kuşağın edebiyat anlayışını yönlendiren Recaizade Mahmut Ekrem ‘e göre şiirdeki üslup güzelliğini ölçü ve uyak yaratmaktadır. Uyağın eski edebiyattaki gibi göz için değil kulak için kullanılması gerektiğini, yani yalnız yazılışı değil, sesleri benzeyen sözcüklerin de uyak olabileceğini söyleyerek uyak anlayışına da yenilik getirmiştir. Türkçe sözcüklerin, özellikle yüklemlerin müzik değeri olmadığını ileri sürmesi, dilde yalınlıktan uzaklaşmasının bir başka nedenidir.

ÖYKÜLERİ VE ROMANI

Recaizade Mahmut Ekrem’in Muhsin Bey Yahut Şairliğin Hazin Bir Neticesi (1889) ile Şemsa (1896) adlı iki uzun öyküsü, öykü tekniği bakımından zayıf, romantik yapıtlardır. 1898’de yayımlanan tek romanı Araba Sevdası, Tanzimat edebiyatı romanında Batılılaşmayı yanlış yorumlayan, bu nedenle gülünç duruma düşen bir züppe genci anlatır. Gerek olay, gerekse roman tipleri bakımından özgün bir yapıt olan Araba Sevdası’nda Türk romanında ilk kez gülmece ögeleri işlevsel olarak kullanılmıştır. Tanzimat edebiyatı romanının betimlemede süslü, konuşmalarda yalın dil kullanma anlayışı bu romanda da görülmekle birlikte, Recaizade Mahmut Ekrem’in roman dili yalın sayılabilir. Romanda ruhsal betimlemeler de önemli yer tutar. Araba Sevdası gerçekçi yöntemle yazılan ilk Türk romanlarından biridir.

TİYATRO OYUNLARI

Recaizade Mahmut Ekrem, Tanzimat edebiyatında ortaya çıkan tiyatro türünde de ürün verdi; ancak bu türdeki yapıtları özgünlük ve yetkinlikten uzaktır. İlk oyunu Afife Anjelik’in çeviri olma olasılığı da vardır. Chateaubriand’dan çevirdiği, romandan uyarlanan Atala Yahut Amerika Vahşileri’nden (1873) sonra yazdığı Çok Bilen Çok Yanılır güldürüsü ile Namık Kemal ‘in etkisindeki Vuslat onun tiyatro yazarı olarak en etkin yapıtlarıdır.

ESERLERİ

ŞİİR: Nağme-i Seher (sabah ezgisi, 1871), Yadigar-ı Şebab (gençlik andacı, 1873), Zemzeme (üç cilt, 1883, 1884, 1885), Tefekkür (düşünce; şiir- düzyazı, 1888), Pejmürde (solmuş; şiir- düzyazı, 1895), Nijad Ekrem (şiir- düzyazı, 2 cilt, 1910, 1911), Nefrin (ilenç, 1916)
ÖYKÜ: Muhsin Bey Yahut Şairliğin Hazin Bir Neticesi (1889), Şemsa (1895)
ROMAN: Araba Sevdası (1898)
ELEŞTİRİ: Talim-i Edebiyat (taşbaskı olarak 1879,1882), Kudemadan Birkaç Şair (eski ozanlar üstüne eleştiriler, 1885), Takdir-i Elhan (M. Tahir’in el kitabı eleştirisi, 1886), Takrizat (1898)
OYUN: Afife Anjelik (1870), Atala Yahut Amerika Vahşileri (1873), Vuslat (1874), Çok Bilen Çok Yanılır (yazılışı 1874, yayımlanışı 1916).

Kısaca R. Mahmut Ekrem'in Edebi Kişiliği

1. Tanzimat ikinci dönem sanatçılarından Recaizade Mahmut Ekrem; şiir, roman, tiyatro, hikaye ve eleştiri türünde eserler vermiş, dönemin genç kuşaklarına örnek olmuş bir sanatçıdır.
2. Bu dönemde eski edebiyat taraftarlarıyla, özellikle Muallim Naci ile, kalem mücadelesi yapan öncü sanatçılardandır. Yeni edebiyatı savunanların hocası olmuştur.
3. Servet-i Fünun dergisinin başına Tevfik Fikret'i getirerek Edebiyat-ı Cedide hareketinin hazırlayıcısı olmuştur.
4. Şiirleri sanat bakımından pek güçlü olmayan sanatçı, sanat için sanat ilkesiyle yazmış, kulak için kafiye görüşünü ilk kez ortaya atarak bu konuda büyük bir tartışma başlatmış; göz için kafiye anlayışında olan Muallim Naci ile büyük bir tartışmaya girmiştir.
5. Hece ölçüsüyle yazdığı şiirleri de olmakla birlikte, aruza bağlı kalmıştır.
6. Güzel olan her şeyin şiir olabileceği fikrinin savunucusudur.
7. Batı edebiyatı nazım şekillerini başarıyla kullanmıştır.
8. Şiirlerinde hüzün ve acı vardır. Piraye, Emced, Nijad adlı çocuklarının ölümünü görmüş olması ona içli ve acı dolu şiirler yazdırmıştır. Hüzünlü duygular, ölümü hatırlatan tabiat manzaraları, solgun güller, romantik güzellikler şiirlerinde işlediği konulardandır.
9. Düzyazı alanındaki en önemli eseri, edebiyatımızın Batılı anlamdaki ilk realist romanı sayılan Araba Sevdası'dır. Bu eserde, yanlış ve bilinçsizce Batıyı takip etmeye çalışan Bihruz Beyin ne hallere düştüğü anlatılır. Realist çizgilerle ve ince bir mizahla bilinçsiz şekilde Batılı olmaya çalışan insanlar bu eserde göz önüne serilir.
10. Şiirlerinde romantizmin, tiyatrolarında klasisizmin etkileri görülür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Translate